25 Ocak 2012 Çarşamba

urmiye'den selaaam..


Urmiye neresi mi… duymamış oliim canım okuyucum.. burası iran’ın güzide şehirlerinden, üzümü ve elmasıyla meşhur urmiye -teyzem ordan yetiştiriyo “şah zamanında burada müthiş şaraplar varmış.. şimdi meyvesuyu fabrikası hepsi”..


nerden mi esti? "nazar etme ne olur, çalış senin de olur” lafını uygulamaya karar vermemle başladı her şey.. meltem ve candan arkadaşlarım iki hafta önce bir Cumartesi akşamı antalya’dan istanbul’a uçarlarken “benim neyim eksik” diyerek, ikidir aylaaar öncesinden planlayıp da beceremediğim iran ziyaretimi yapmaya “lan bazen planlayınca olmuyo.. bari spontane şeediim..” şeklinde karar vererek aldım biletlerimi ve Pazartesi günü yıllık iznimden 16 günü cortlatma dilekçemi, Perşembe günü de (1 hafta hesapladık heralde) çipli paşaport başvurumu yaptım..


heerbişeyler hazır olunca da öğrendim nerden nasıl gidiliyormuş.. kimden? Tabii ki teyzemden.. aslında belki de önemli bir bilgiyi ancak yazıyorum: teyzem urmiye’de oturuyor.. eniştem izmir’de yüksek lisans yaparken karşıyaka’nın güzel kızlarından birini kapıp götüren şanslı bir adam.. ama öyle bir adam ki, teyzem de en az onun kadar şanslı.. ayyy… duygusala bağladım.. maşallah işte..


neyse.. cumartesi (21 ocak) sabahı van’a uçtum.. ordan yüksekova’ya minibüsle gittim.. ordan da baska bi minibusle esendere sınır kapısına işte..


çok sıra vardı kapıda, dolmuştan erken inmem gerekti.. anacım onca çamurun karın içinde, 27 kiloluk seker pembesi bavulum ve ben bata çıka ulaştık paşaportu damgalatacağımız yere.. ben daha türk tarafında bağladım kafayı.. vizeye gerek yok.. 15 tl’lik pulu alıp çıkıyosun memleketten.. o arada etrafta bi tane ayna olmayışından mütevellit, sırada yanımda duran adama “olmuş muyum? Alırlar mı beni böyle iran’a?” demiş bulundum.. o da saçı başı iyice kapatmam gerektiğini söyledi.. naaparsın, o daha iyi biliyodur diye, iyice bürükledim şalı kafama..


iran tarafına geçtim ki, etrafa bakınca bi adamın (gümrük müdürü gibi bişeymiş) ofisinde teyzemi gördüm.. bi şaşırdı ki beni gördüğüne, sanki haberi yokmuş, adamcaaza çay içmeye gelmişler gibi teyzem gülüyo ama öyle mutluluktan başka bişey.. anladım ki çok kapatmışım kafayı.. “bu ne lan.. yobaz seniii..” diye beni de güldürdü kerata :))


eniştem gümrük memuruna benim bavulu ısrarla ikram etti ama, o da aynı kararlılıkla “danuşcuların çemadanınaa bakmıyrık” diyerek beni çok memnun etti.. zira, danuşcunun anlamı üniversite öğrencisiymiş )))) eh mezuniyetinden on yıl sonra kim olsa sevinir, diymi :)


 


urmiye


bu nasıl bi trafik yahuuuu!!!!! Bunun onda birini türkiye’de yapsa birisi, en azından levyeli bir kavga izlenebilirdi oracıkta.. ama burada öyle değil.. herkeste öööyle bir hoşgörü, öyle bir rahatlık, barış içinde olma durumu ki, ancak görürseniz anlarsınız.. eve bu trafikte gittik.. şimdilik düşüncem bunun muhteşem bir şey olduğu yolunda.. stressiz trafik, hem de bütün ehliyetler kasaptan çıkmış gibi görünüyorken..


eve yaklaştık.. anacım bütün evler müstakil.. ikibuçuk katlı, altta bir garaj, üstte iki ayrı daire.. genelde evsahipleri üstte, kiracılar alttaymış.. bizimkinde tam tersi.. bahçeyi seviyoruz da biraz, ondan..


ben de teyzem gibi tam bir ev kedisi olduğumdan, burada yaşamaya hemen karar verdim haliyle.. şu sıralar iran-türkiye ilişkileri hakkında pek iyi şeyler duymuyorum.. Suriye yüzünden biraz gerilmişiz diyorlar.. bu durumdan tek çıkarım, iran’ın cart diye kapıları kapatması olur :) aman da ne güzel oluuurr.. zaten ben de öyle bayılmıyorum türkiye’de sürünmeye, burada insan gibi lüks içinde yaşarım işte ;) ilk anda aklımdan geçenler tam olarak bunlar.. ilk akşamımız burada olduğuma inanmaya çalışarak geçti.. ve bir de nasıl yapsak da ben dönmek zorunda olmasam, dönsem bile nasıl iran’a taşınabilirim falan..