19 Kasım 2011 Cumartesi

ölü kişisi..

bilen bilir.. bilmeyen de öğrensin, ben dizi izleyen biriyim.. yani her çarşamba ağzının salyaları akarak hünkarını bekleyen milyonlardan biriyim.. geçen sezonlarda da aşk-ı memnu için aynı durumdaydım.. neyse.. hızla sadede geliyorum.. zira çok yorgunum, gecenin bu saatinde beni deli mi dürttü zaten bunları yazıyorum ki..




muhteşem yüzyıl'ın son bölümünde bir bebek öldü.. kardeşim neydi o korkunç şey öyle!! rahmetlinin yüzünü tamamen göstermemek için koydukları reklamlar da yetmedi, birazcığı bile böööyle insanın tüylerini tiken tiken etmeye yetti de arttı, sehpalara vurduk resmen Allah korusun diye.. evde bebek yok gerçi, ama kedileri, bizleri korusun diye yani..




yaw ne acayiptir şu canlılar.. öldüklerinde bir anda artık onlar kendileri değildir.. ölüsünden korkulur, çekinilir.. dizideki bebek mesela.. ayyy!!!! ne korkunç bir şeye dönüştürmüşler onu!! kanca bir burun!! yaşlı bir surat.. ölü bebek hiç görmedim gerçek hayatta, ama yönetmen herhalde götünden uydurmamıştır bu tiplemeyi.. töbe tööbeeee...




aklıma rahmetli kedim felis geldi haliyle.. gerçekten de öldükten sonra boş bir bedendi sadece.. yani diyorum ki, insan olsun, hayvan olsun, içinden ruh çıkınca beden böyle antipatik, itici bir varlığa dönüşüyor sevgili insanlar.. nasıl oluyor da oluyor, orası Allah'ın hikmeti.. lakin, ruhun bedene verdiği can, gerçekten de eşi benzeri bulunmaz bir enerji ki, ruh çıkıp gittikten sonra yıllaaaardır tanıdığınız, benimsediğiniz o bedeni pek de garipsemeden toprağa gömebiliyorsunuz..




hatırlıyorum da.. rahmetli felis'imi ben gömdüm.. bir kere en başından yabancılamıştım.. içinde canı olmayan bedenine bakınca onu kolayca bir torbaya(!) torbaya diyorum yahu (!!!!) koyabilmiştim.. çünkü o kadar yabancıydı ki.. sonra da akşamüstü gidip bir ağacın dibine gömdüm ruhsuz bedenini.. ve içimdeki tek teselli de, annannemin olduğu yere gittiği ve bir gün ikisiyle de kavuşacağımdı (geç vakitte inşallah).. kısacası, ruhun göze yansımasını görmedikçe, onun o sıcaklığını hissetmedikçe, karşımdaki insan bedeni insan değil, hayvan bedeni de hayvan değil..




bundan sonra karşılaşacağım cansız bedenlerin en az 15-20 yıl sonra kedileriminki olması dileğiyle.. ve bir de, o anki şaşkınlığa, soğukluğa bakmadan, bu kez onlara sarılma, onların ruhsuz bedenlerini de öpüp bağrıma basma kuvveti diliyorum şimdiden.. biraz sonra beraber uyuyacağım canım pisilerimi, ayrılık vakti geldiğinde de sıcacık uğurlayabilme gücü ve hikmeti versin Allah'ım.. amin..

6 Kasım 2011 Pazar

domatiz..

efenim.. bildiğiniz üzre, artık dört kedimiz var.. evimizin sultanı hayriş, ortanca kızlar benek ve turşu ve en son numaramız binnaz.. ve bir de eve yeni kediler geldikçe de doğruluğu kanıtlanan bir kuralımız var: kedilerimizin kalitesi nesilden nesile düşmekte..



rahmetli felis'imiz tam bir beyefendiydi.. insan yemeğine dönüp bakmazdı.. boşluğumuza denk gelip de sesimizi yükseltsek çok alınır, tavrını da koyardı, gülcemalini esirgerdi evdeki insan takımından.. derken bir gün hayriş adisini getirdim eve.. bu kadar mı sokak kediliği olur! insan yemeği yemeye kalkışan, çöpü koklayan bir yaratıkmış meğer bizim kedi zannedip eve aldığımız şey!! neyse ki onun içinde de kibar bir kedi varmış.. neredeyse bir yıl hiç miyavlamadı.. ama ağzını açıp kapatırken çıkan şıpırtıdan anlıyorduk miyav dediğini.. zamanla o da abisine benzedi, onun başlattığı eve yakışan kedi akımını sürdürdü..



işte felis:ve işte hayriş:




vee 15 nisan 2011 günü, nerden bilirdim ki o gün kavuştuğum maaşa göz dikecek iki canavarın yoluma çıkacağını.. çıktılar.. hem de dört kedi, bir köpek aynı kutuda.. elimizde sona kalan iki çirkin kedi kaldı.. hele bir tanesi öyle çirkindi ki, adı önce çipil oldu, sonra benek'e dönüştü.. bu iki kalitesiz (afedersiniz) yüzünden yemek yiyemez olduk sehpada.. avazları çıktığı kadar miyavlayan, yanından geçtiğimizde "amanıın!! patisine bastım herhal.." dedirten kedi kişileriydi bunlar.. annesiz büyümenin eksikliğiyle emmedikleri sabahlık, parmak bırakmadılar.. yenebilecek her türlü nesneyi yediler.. ama onlar da büyüyüp birer hanım kıza dönüştüler..



before:






after:

en son numaramız binnaz ise ağustos'un sonunda katıldı ortamlara.. bir çalının dibinden çığırmak suretiyle dikkatimi çekip, yaralı patisiyle beni tuzağına düşürdü.. ilk gün bağrıma taş basıp, veteriner dönüşü aynı çalının dibinde bıraksam da, ikinci gün bunu yapmama izin vermedi.. sokaktan aldım bir kedi, eve geldim bildiğin çingene!! anaaaammm.. biz turşu'yla benek'e haramiler, canavarlar falan derken haksızlık mı ettik ne.. bu bildiğin sokak çocuğuu!! bir parça yenecek bir şey buldu mu hemmen ağzına dolduruyor, kaçıyor divanın altına.. orda ağzından çıkarıp yiyor.. bir keresinde elimden peynir vermek gafletinde bulundum.. görgüsüz gibi atladı elime, peynir yere düştü, dişler ele geçti.. bir hafta zımbalı gibi gezdi zavallı işaret parmağım.. bu hallerinden sonra kedimizin ilk önce cüce olarak yayın hayatına başlayan ve pazarlanabilsin diye çörek olarak değiştirdiğimiz adı son halini aldı: binnaz (ciguli'nin çingene karısı binnaz, evet :))


binnaz: şimdii.. bu harami takımı yani son üçü (estafurullah, hayriş yok o grupta) geceleri pek bir aktifler.. ben yatınca yarım saat falan dıgıdık dıgıdık koşturuyorlar, sonra da gelip uyuyorlar.. ama herkes uyuduktan sonra, mutfağın körüklü kapısını aralayıp, efendime söliyim, oralarda tezgaha çıkma, sanki aç bırakmışız gibi oralardaki insan yemeklerine dadanma aktivitelerine giriştiler! bu terbiyesizi yakalamak zor tabii.. hangisi acaba diye çok düşündük.. neyse ki, suçlu kendini ele verdi geçenlerde.. işte kanıt:





eh haliyle bunu çalıp, yarısını yiyebilecek kadar domatese düşkün tek bir kedi var elimizde.. işte suçlu:





ama tabii çoook güldük.. annem sinirden dellenmişti ki, "suçluyu buldum.. tezgahtan en sevdiği şeyi çalıp yemiş.. ve yarısını ortalıkta bırakmış.." dediğimde, annem de dedektiflik oyunuma katıldı.. "hangisiymiş?" yerine "ne yemiş?" diye sordu.. domatiz cevabını takiben gözlerimize hedef olan turşu kedisinin şaşkınlığı ve bizim salak salak gülmeye başlamamız çok hayırlı oldu.. zira artık onlarla savaşmayı bir kenara bırakıp, sabah tezgahı silme uygulamasına geçtik.. tebrikler anneme.. bir devrim daha yaptı hayatında :)

2 Haziran 2011 Perşembe

kümülüs konular..

uzun süredir aklıma uğrayıp giden birsürü şey var haliyle.. geçenlerde bir sınav görevindeyken (taaa 8 mayıs!) not almıştım.. anca vakit bulabildim buraya yazmaya.. bu arada değişen bazı bilgiler de var ne yazık ki.. onları da editledim..



* bilen bilir.. ben birden çok çift terlik kullanırım hep.. yaz-kış farketmez.. gerçi kışın abartıyorum.. bazen 4 çift terlik oluyor oturduğum yerin civarında.. bikaç ay önce kalktım salondan odama geldim.. daha girer girmez iki çift terlik! sonra yatağımın öbür yanında bi çift daha.. eh salonda da bir-iki çift leşim vardı.. kendi kendime "lan.." dedim.. "bu kesin bi işaret.." [SPOILER ALERT] Signs filmindeki gibi yani.. "bigün dünyayı, kafalarına terlik atarak etkisiz hale getirebileceğimiz uzaylılar işgal ederse, kesin yırttık :))))" o gün bugündür yolda-izde terliklerimi gördükçe aklıma o film geliyor :)



* bizim oğlan bando'dan bahsedeyim diye not almışım bir de.. :( bando cennete gitti, o bakımdan size şimdilik bir resmini göstereceğim sadece, o kadar.. ayrıntısını zaten bir ara yazacağım..







* o arada hıdrellez de geçti.. sevgili mehlem'imle akşam 12'ye doğru karaoğlan parkı'na doğru yola çıktık.. dilekleri evin altındaki gül dalına astııık.. gidip orda eğlenicez, sonra da sabah tekrar oraya gidip dilekleri suya atıcaz.. plan buydu.. anacım, karaoğlan parkı'nda in-cin kutluyor hıdrellezi.. tam böyle parkın deniz tarafına ayak bastık.. aman da ne güzel uçuyo yarasalar falan modundayız.. CART! biri üstüme sıçtı afedersiniz!! anaaaam.. yarasa boku.. insan naapsın bilemiyor tabii.. bi de gecenin o saatinde, şehrin o parkına iki hatun gitmek döt ister.. o bakımdan ne çanta var üstümüzde, ne mendil veya türevleri.. bizden bekleneceği gibi, "aaaa.. ne güzel bak.. kısmet.. kesin bu yıl zengin oluyoruz.." diye sevine sevine ve umutla taşıdım üstümde yarasa bokunu.. eh ne de olsa kuş bokuna yakın.. uçan hayvan boku bir zenginlik alametidir; her ne kadar bir röbteşambr ya da viski kadehiyle yarışamasa da, benim kabulümdür :) neyse.. dedim ya, in-cin durumu vardı parkta.. biz de oradaki itfaiye nöbetçisinden aldğımız bilgiler doğrultusunda, sabah 3 buçuk-4 gibi gitmek üzere eve döndük.. ama tabii ki uyuduk fosur fosur.. sabah da dilekleri aldık gül dalından.. mehlem'im o gün atmış denize.. benim dilek ise iki yıldır denize atılmayı bekleyen (!!!) diğer hıdrellez bohçacığının yanında yerini aldı :))



* bu notları sınavda almışım ya.. hemşirelik lisans tamamlama sınavıydı.. gelenlerin hepsi hatun tabii.. ama bir de bunlar hemşire ya.. nassssıl tatlılar.. cadı hemşire tipi değil.. böyle puf puf, yumuşacıklar :) sınav başlamadan önce kimlikleri kontrol ederken, bir de ne göreyim.. ders notları yanlarında hala.. çalışmaya devam ediyorlar son ana kadar.. notlar tabii ki bilgisayar çıktısı.. ama beyaz dosyada, birbirinden bağımsız kağıtlar değiller! delik zımbayla delinmiş, ve kurdeleyle(!)(!!!) evet hem de renk renk kurdelelerle bir arada tutulan ders notları :)))) çok tatlıydılar yahu.. ben o manzarayı en son ilkokuldaki ödevlerimde görmüştüm.. sene 1985-90 arası yani :)) bayıldım bayıldımm...



* yine sınav hatırası.. camdan bakarken bir adam gördüm.. aksayarak yürüyordu.. eh, yavaş ve bozuk bir ritmle tabii ki.. adamcağız bana zombileri hatırlattı :)) ben böyle kendi kendime gülümserken, ANAAAAMMM!!!!! O DA NEEEE!!!!! arkasından gelen adam da öyleee!!! kolları iki yanında gayesizce boşluğa salıverilmiş vaziyette, kendisi de aksayarak, aynı zombi ritminde, yavaş yavaaaş geliyor öncüsünün ardından!!! 1-2 saniyelik panik anı!! yüzümdeki gülümsemenin silinmesi!! "aha da ziki tuttuk.." ruh hali.. sevgili arkadaşlarım, gerçekten de en çok 1-2 saniye sürdü.. ama hissettiklerim bunlardı yani.. neyse ki, ikinci adamın yanında bir kız çocuğu belirdi de, yaşadığım dehşet anı, dehşet dakikalarına dönüşmedi :)) buna benzer bir şeyi yıllar önce yine yaşamıştım.. işte o neredeyse bir dakika kadar sürmüştü.. bakınız..




böyle işte olan biten.. haydi ben gideyim artık.. zira uykum geliyor :) buraya daha sık uğramak dileğiyle.. iyi geceler efeem..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

hayatımdaki en mutlu an!

önümde yürüyen arkadaşıma yetişebilmek, hatta onu da geçip "baaak.. nasıl da hızlıyım..." diyebilmek için beton merdivenler yerine yeşillikte yürümeye başladım.. bir anda karşıma bir kedi çıktı.. haliyle kopardım beyaz peynirli, salçalı, kepek ekmekli tostumdan bir parça, o da sevdi, yedi hemen sağolsun.. sonra bir kedi daha.. başka bir tane daha.. böyle böyle 3-4 kedi oldu etrafımda.. sonuncusu siyah bir yavru kedi.. öyle manalı bakıyor ki.. tostumu yemekten vazgeçip parça parça kedilere veriyorum.. bir yandan da konuşuyorum tabii onlarla.. siyah ufaklık cevap vermesin mi! hayatımın en mutlu anı :)))) sonunda yahu.. sonunda.. Allah'ım şükürler olsun! tabii yıllardır beklediğim kişiyle karşılaşmış olmanın verdiği mutlulukla devam ettim konuşmaya :) tost biraz salçalıydı.. evladımın her yeri de salça olmuş :) ama "seni öpebilir miyim" dediğinde tabii ki dedim.. hemen iyice yaklaştım ona.. ama daha küçük ya, kaldırdı patisini, patisiyle öpecek belli ki :) "öyle değil tatlım.. dudaklarınla öpmen lazım.." deyince, hayatımın en salçalı, en ıslak, ve en mucizevi öpücüklerinden birini aldım.. canım yaa.. ama nedense ona yine dünyanın en salakça sorusunu sordum.. "bir sonraki karşılaşmamızda benle eve gelmek ister misin? evde yaşamak ister misin artık?" hem anneme de sormam gerekiyordu galiba, hem de onun isteyip istemeyeceğinden emin olamadığım için ona düşünme vakti mi vermek istedim ne.. öyle bir şey.. ama sonra kararımı değiştirip "hadi gel o zaman gidelim eve.." deyip, aldım onu kucağıma :) bir yandan da içten içe seviniyorum.. ben onla konuşurum.. o da evdeki kızlarla konuşur.. iletişim çok daha rahat olur evde.. hayriş'le de konuşabilir hem :)) ayyyy... dünyanın ennn şanslı insanı benim :)


ona benzeyen bir resim aradım şimdi google'da.. ama yok.. ben de aklımdaki imajı bozmamak için daha fazla zorlamıyorum.. hayal ediverin işte :)


şimdi bunu yorumlamak lazım.. ben başa dönüp okuduğumda yorumladım.. psikolojik şeyler işte.. ama böyle muhteşem bir şekilde bilinçüstüme çıkacaklarıni bilsem, her cumartesimi uyuyarak geçirmeye hazırım.. dışarda neler kaçırdığım umrumda bile olmaz..

8 Mayıs 2011 Pazar

leylek yine gözünü havaya dikti :)

mırrhabalar efeniiim.....

yine bir yaz mevsimi öncesi demo kişisi gözünü yollara diker :) bu seferki destinasyonu kırk yıl düşünsem planlayamazdım: iran-azerbaycan-rusya.. sebeb-i planım ise pek sevgili mehlem kardeşim.. van'da bitecek bir doğa yürüyüşüne katılıyor bu yaz.. tutturdu "sen de gel" diye.. bilen bilir.. gitmem.. ama mehlem'le tatil yapmak eminim muhteşem olur.. hem de bilinmedik bir yerlerde.. ben de onun planının ucuna kendimi ekledim ve bu tatil taslağı oluştu :)


ilk durak iran'da teyzemlerin oturduğu urumiye şehri.. ve hemen dibindeki tebriz.. aslında taa oraya gitmişken şiraz ve isfahan'ı da görmek lazımdı ama çok uzakmış beyaw.. neyse.. ordan da bakü'ye mehlem'in bir arkadaşına gidiciiz.. aslında orayı görmek için bir sebebimiz yok ama, hazır iran'a kadar gitmişken st. petersburg'a gidip mehlem'in yeğenini ziyaret edelim dedik.. bakü'de de mola veriyoruz anlayacağınız :) haritaya bakarken kendimi finlandiya'ya niyetlenmiş buldum tahmin edersiniz ki.. ama şimdi işin içine vizeyi falan sokmaya gerek yok diyerek hanım hanım rusya'dan eve dönüciiz :) bütün bunların temmuz başında olması bekleniyor şimdilik..


bir yandan ilk kez bu kadar namuslu tatil fotoğraflarımız olacak diye düşünüp düşünüp gülüyoruz.. eh şaka değil, temmuz'da giyinip gezeceğiz yani!

bir yandan da kültür şokunu düşünüp eğleniyorum ben.. iran vs rusya!

bu düşüncelerime son noktayı emre kardeşim koydu dünkü söyledikleriyle.. şimdi ben hep couchsurfer'larda kalıyorum ya gavuristan tatillerimde.. ama bu kez her şehirde bir evimiz zaten olduğu için hiç girmeyeceğiz cs olayına.. neyse.. iran'dan bahsederken, emre diyor ki "yaw democan.. kalmak için olmasa bile en azından nerelere gidilirmiş, ne yenir-içilirmiş, barları-caféleri falan sormak için birine yazsan.." hahhahahaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!! "iran'da? bar? alkol yok ki orda kardeşim" diyerek kendisini gaflet uykusundan hangır hangır gülmeye sevk ettim :)))


böyle işte.. oralar hakkında bilgisi olan, tavsiye vermek isteyen güzel insanlara blogum kapılarını açmıştır ey okuyucu :)

1 Mayıs 2011 Pazar

evimizin kedileri..

efeem, ne diyordum.. hah evet.. bizim ev, bizim kediler.. evet evet.. kediler :))) bildiğimiz üzere hayriş kişisi, kendisi bir hürrem hatun edasıyla yayılıp, gülcemalini bizden esirgemeyen dünya muhteşemi bir kişi.. işte de kanıtı..




işte böyleyken, aşağıdaki güzellik de aramıza katıldı :) dün gece :)) bakınız...





bir tane mi?? nayırrr......

dünyanın en çirkin kedilerinden, çipil bakışlı capon konsolosunu takdimimdir :)


bu yatışlara bayılıyoruz tabii :) evde biz de birer capon turist gibi geziyoruz.. fotoo, footoooo...


haa.. bu mu.. bu da bizim oğlan :) o da bizim evde.. couchsurfer odasında şimdi :)

9 Mart 2011 Çarşamba

ortalama köpek..


"ortalama bir köpek, ortalama bir insandan daha iyi bir insandır.."


ağzına sağlık andrew a rooney..

14 Şubat 2011 Pazartesi

sevgililer günü olayı! (18+)

olay derken ciddiyim arkadaşlar.. işte yıllardır hasstası olduğum güzellik, der klaviermann!!
lütfen ikinci izleyişinizde bir de yüzüne bakın.. çoook şeker, çok afacan, değil mi :)
seviyorum hüleaayyynn!!




hadi hepimize mutlu bir sevgililer günü akşamı olsun :) hatırladıkça gülümseyelim :)

edit: sevgili denizero kişisinin katkılarıyla videonun açılmadığını öğrenmiş bulunmaktayım.. link'i şudur http://www.youtube.com/watch?v=u1V4beyOX5U ve an itibariyle bunu derse girmeden hemen önce yapmanın afacan mutluluğunu yaşıyorum :))

4 Şubat 2011 Cuma

avusturya'nın en yeşil yeri belki de..

laakirchen, gmunden.. gittim ve hollanda'daki yeşilliklerden sonra bile inanılmaz yeşillerin içinde buldum kendimi.. öncelikle ordayken aldığım notlar kısa kısa:

  • gmunden.. adını söylemesi önce çok kolay, sonra bir tür zevke dönüşüyor :)
  • ilk akşam ışık festivali vardı..
  • geleneksel kıyafetler hem ortayaşlılar hem de gençler arasında çook popüler!
  • "I am from Austria" şarkısını dinledim..
  • şarkıyı söyleyen grubun solisti jimmy hendrix'ten bahsederken bir avusturya deyimi öğrendim..
  • burası aslında laakirchen'miş!
  • gölde yüzdüm.. böyle soğuk bir suya daha hayatımda girmedim!!
  • gerçekten avusturyalı oldum.. yeme alışkanlıklarım değişti..
  • buraların kızkulesini de gördüm..
  • bütün sular trinkwasser!
  • bazı işler türk usulü yürüyor :)

vee.. işte ayrıntılar:

uzunca bir süre gmunden yerine gmünden yazıp öyle okudum.. çok eğlenmiş ordaki cser (bkz.couchsurfer)

gmunden'daki ilk akşamımda light-fest olduğunu öğrendim.. ve tabii ki ideal evsahibi tomas beni marinaya götürdü.. izledik, bayıldım.. insanların belki de üçte biri geleneksel alman kıyafetleri giyiyorlardı.. tabii onlar avusturyalı diyorlar da, külahımla konuşabilirler bu konuyu :) birkaç sahne kurulmuştu.. onlar da gayet güzel müzikler çalıyorlardı.. ilk kulağıma çarpan şarkı "I am from austria"; şarkının anafikri avusturyalı olmaktan nasıl gurur duydukları, ama "I am from austia" nakaratı ingilizce :))) grubun solisti jimmy hendrix'ten bahsederken aynen şunları söyledi: "çok kokain kullandı.. ve şimdi patateslere aşağıdan bakıyor"... hahhahhahahaaaaaa...... süper ötesi bir deyim arkadaşlar.. "six feet under" lafı yanında halt etmiş bence :))

gölde, traunsee'de yüzdüm.. göl see demek, zee diye okunuyor.. ingilizce konuşan biri için anlaması uzun sürebiliyor.. e ama o deniiz.. falan gibi :) neyse.. ikinci günümmüş göle girdiğim gün.. birinci dakikanın sonunda vücuduma minik minik iğneler batmaya başladı sanki.. bu kadar soğuk suya hiç girmemiştim.. olympos'da girdiğimiz bir soğuk su var, o bunun yanında çay suyu diyebilirim.. ama sonra alıştım.. oohh... çıkmak istemedim resmen :) o dönemde en sevdiğim laftı "ben avusturyalı oldum" ama gerçekten de öyle hissetmeye ne hevesliymişim.. annem özellikle tembihledi, göle girmek yok.. tatlı su tehlikelidir.. dabi dabi.. ben de dinliycem di mi :))

yakın arkadaşlarım bilir, yazın çok nefret ediyorum bikini-mayo denen şeylerden.. yani, sıcaktan bunalmışım.. gelmişim serinlemeye, üstümde yappış yappış bi kumaş, hem de en sentetiğinden.. ıyykk!! eski memleketim avusturya'da insanlar çok da samimi olmayabiliyormuş bunlarla.. sivil güneşlenme ve yüzme teknikleri yani.. bana uyar.. oralarda öğrenci möğrenci de çıkmaz karşıma.. bi dahaki sefere sivil takılmak için ilk adımlarımı attım.. mesela yüzmeye giderken bikiniyi giymek yerine çantaya koymak.. ve deniz kenarında kimsenin birbirinin dötüne-memesine bakmadığı bir medeniyette rahatça değiştirmek.. evet ilk adım olarak bunu yaptım.. 2-3 kez (eh sadece bir gün gitmedik heralde göle).. kendimi bir nebze avusturyalı hissedip mutlu oldum.. bir de bulunduğum yerin yeme alışkanlıklarına ışık hızıyla uyum sağlayan biri olduğumdan, ekmeğe herhangi bir şey sürmeden önce hemman tereyağıyla haşırneşir etmeye başladım kendisini.. ekmekleri de tomasın annesi regina teyzem yapıyor bu arada :) ve bir de az da olsa oralara has usullerde pişmiş et tattım.. şnitzel de yemeye kararlıydım ama komik insan tomas bin kere sorduğum halde ayrıntı vermeyi reddedip, kızarmış olduğu için yiyebileceğim şnitzel karşıma fırından çıkmış gelince sürprizin bu olduğunu, asıl şnitzelin böyle olması gerektiğini söyledi ve hem kendi siparişini hem de benimkini yedi koca midesine.. ben de tabaklardaki gemüselerle doyurdum karnımı.. kendisinin dedikodusunu başka bir postta uzuun uzun yapıciim..

gmunden demek bir süre sonra çok kolay oluyor.. ich liebe gmunden, das ist gmunden, gmunden ist so schönn gibi birçok cümle kurup aslında hiç doyamayacağımı bilerek bakıyorum dağlara göllere.. oraların kız kulesini de gördüm.. bu, bizimki gibi evlenme teklif etmek için değil de, düğün yapmak için en ideal mekanmış..

ordaki bütün sular içme suyu.. göle girdiğinde çok susadıysan içebilirsin.. her türlü çeşmeden akan her suyu içebilirsin.. minik şelaleciklere yaklaşabilirsen durma iç, hepsi trinkwasser ne de olsa..

p.s. bu seferki evsahibim evinde geçirdiğim bir hafta boyunca süpper ötesi uyumlu, anlayışlı, yardımsever vesaire vesaire bi tipti.. daha sonra benim evimde geçirdiği üç haftayı da anlatacağım arkadaşlar..
gördüğüm ilk güzel manzara.. atos adlı iti gezdirirken girdiğimiz orman ve dere..
bu ikisi de evin balkonundan görülen manzara..karşınızda gmunden :)traunsee kenarındaki 'sıradan' evlerden biri..çiçek tarlasındaki menü.. başında duran yok.. ordaki kaseye koyuyosun parayı..grünberg..kızkulesi :)
atos iti..