20 Mart 2009 Cuma

ceddin deden...


bugün okuldan çıkarken, meşhuur sağlam haber alma kaynaklarıma birini daha ekledim.. ve bu yazıyı ondan aldığım cevaba dayanarak -bir yandan da cevap bana ve hepimize dayanarak- yazıyorum.. ama takdir edersiniz ki, bir üniversitenin kapısındaki güvenlik görevlileri oraya giren-çıkan hakkında doğru bilgi vermişlerdir herhalde.. işte adama sorduğum sorular (bu arada bana aksileniyo, açık açık olmasa da yüzüme bakmadan kısa cevaplar veriyo):

ben: pardooon... kampüsteki mehter takımı ne?

güvenlikçi: e mehter takımı!

b: ya tamam da, yani neden burdalar?

g: e mehteer..

b: yani sadece müzik yapmak için mi burdalar..

g: eveet!

b: kim getirdi onları.. kim organize etti yani?

g:üniversitee..

anam anaaaammm... yahu ben bu sabah, dünden bünyemde kalan alkolu da okula götürmüştüm.. hatta sınavın ortasında, pek de sevmediğim sınıftaki sevgili çiçeklerimle birbirimize bakıp şaşırınca kesin emin oldum onların gerçek olduğundan.. onlar da görüyorlardı sonuçta.. "hah! oldu sonunda.. artık sınavın pek bi önemi yok arkadaşlar.. takılın.." dedim, bir kısmı anladı, birkaçı yanlış anladı ve ben pencereden sarkarken diğer yeteneksizlerden birkaç sorunun yanıtını alıp kendince durumdan yararlandı.. yahu umurumda mı.. ben o anda doluya koyuyorum almıyo, boşa koyuyorum dolmuyo.. tiyatro topluluğu dün ferhan şensoy'un "soyut padişah"ını sahnelemeye başladı.. lan diyorum onlar oyunun tanıtımı için yapıyolardır.. ama mantıksız, oyun dün başladı.. zaten hepi topu dört kez sahnelenecek, bunu yapmak için çok geç, dün yaparlardı.. bir de ferhan şensoy kendi oyununu bu şekilde tanıttırtırtırmaz.. peki milli bir bayram, bir yerin kurtuluşu, zafer falan?? yok değil.. onsekiz mart iki gün önceydi.. zaten neden mehterle kutlansın ki?? hey yüce Allahım.. aklıma fikrime mukayyet ol... bahar şenlikleri de daha başlamadı.. hem üniversitede bahar şenliği öğrenci grubu konserleriyle kutlanır, bizim öğrencilere kimin kastı var ki onlara mehterden marş isteği yapsın??

böyle işte.. bugün akdeniz üniversitesinde mehter takımı yürüdü.. hem de gayet yüksek sesle marşını çala-söyleye..

18 Mart 2009 Çarşamba

eski zamanlar - yeni zamanlar




şimdi tv'de gördük de annemle*..teyzenin biri eskiden yaşadığımız kavram karışıklığını hatırlattı.. eskiden "yurtdışı" yerine "avrupa" derdik.. bir biz değil, herkes öyleydi.. hem de istanbul'un göbeğinde.. yani köydekiler durumu falan yok..
bkz. "deli deli kulakları küpeli.. gönderdiler onu avrupa'ya.. avrupa avrupa.."

yine aynı programda geçti.. eskiden sıvı yağların hepsine zeytinyağı derdik.. annannemlerin evinde salataya basardık ayçiçek yağını, zeytinyağı diyerek..

"eski dediğim de ben ilkokula giderken" diye başladım bu satıra.. hahhahaaaaaaa.... kaç yıl önce olduğunu yazmaya kalkıştım da.. bayağı eskiymiş gerçekten.. 80'lerin ilk yarısından bahsediyorum.. evet evet 1900'lerdeki..

yazı çok saçma bir yere gitmeye başladı.. geleceğe bakalım.. dün kardeşimden duydum.. o da bir arkadaşından duymuş.. o da haberlerde izlemiş.. yani kaynak sağlam!.. "mister / mistress" sözcükleri artık kullanılmayacakmış.. sebebi de, cinsiyet ayrımcılığı konusunda 'politically correct' olma çabası muhtemelen.. konuyla tamamen ilgili olmasa da, 20 yıl sonra dönüp de şaşıracağımız bir değişiklik sonuçta.. acaba mr and mrs brown yerine artık ne diyeceğiz??


* en sevdiğim akşamüstü programı yemekteyiz'de.. 2009 itibariyle halen 25 yıl öncesinin ifadelerini kullanan insanlar var kayseri'de.. çok nostaljik bir durum.. iyi bir şey aslında.. o zamanlara dönmek isteyince atla bir otobüse, git kayseri'ye.. hem de daha bugün türk kahvesi yapan ısıtıcıların ne kadar gerekli olduğu konusundaki bir konuşmaya maruz kalan ben kişisine tam denk geldi..

14 Mart 2009 Cumartesi

efsaneyim, efsanesin, efsane..

bu akşam ikinci kez rastlayınca izlemeye karar verdim "ben efsaneyim"i.. tek sebebi bu değil tabii ki.. sevgili kardeşim sam'in varlığı çok önemli bir etken.. bir de ikinci bir "dünyalar savaşı" deneyimi için kaşındım galiba.. neyse ki sonuç öyle olmadı..

deli miyim neyim, böyle sinir bozucu bir şey yaptım.. üstelik filmdeki ilk hastalık sahnelerinden itibaren "ilk semptomların kuduz belirtileriyle aynı olduğu" aşikar, bir de üstüne onlar da söyledi (boşuna tırnaklamadım cümleyi herhalde).. hayvan haşarat alemiyle fazlasıyla içli dışlı olmama rağmen/sebebiyle de küçüklüğümden beri en korktuğum ölüm şeklinin kudurmak olduğu göz önüne alınırsa, evet gerçekten deli olabilirim doktorcuğum.. amaan.. zaten yapacak daha iyi bir şey yoktu bir sevgili asosyal cuma akşamında daha -ki o da kısa bir roman konusudur!..

neyse.. film güzeldi.. sam süperdi.. bir kez daha sevgiyle dolup taştım ite-köpeğe karşı.. koca filmden bunu mu çıkardım, değil mi.. yok değil.. bir de doğayla uğraşırsak tez vakitte ağzımıza zıçılacak olduğu gerçeğini çıkardım bir kez daha.. hem de son bir haftadır yeri geldikçe söylediğim yeni bir bilimsel keşfe* denk geldi.. cuk oturdu ne yazık ki ve çok ürküttü zaten konu hakkında dingildemekte olan işkilli beni..




*kanser hücrelerinin yayılmasına sebep olan enzim bulunmuş.. yakında onu yok edecek veya durduracak bir şey de bulunur diye mutlu mutlu anlatıp duruyorum işte.. yüzümde şu salak ifadeyle..

1 Mart 2009 Pazar

kıtmir'in selamı var..


bunu yıllar önce annem söylemişti.. nadiren de olsa, sokakta tanımadığımız ve bizi tedirgin eden köpeklerle karşılaşabiliyorduk.. böye bir durumda korkarsak, bize bir şey yapmasın diye kıtmir'in selamını söylememiz yetermiş.. yani taş atacakmış gibi yere eğilmekten çok daha dostça, ama sadece inançtan başka bir dayanağı olmayan bir yönteme emanet etmişti gözünden sakındığı iki evladını.. hem de daha bir yıl öncesine kadar evimizin kedisine dokunduktan sonra zorla el yıkatan bir anne bu..

kıtmir geçen gece kitap okurken karşıma çıktı.. yedi uyuyanlar'ın beraber yatıp kalktıkları köpek kendisi.. hem de tam 309 yıl!! "onlar köpekleriyle yatıp kalkarlar" diyen ve dinden sıkça söz eden politikacıya* cevaben bunu kimsenin hatırlatmadığını fark ettim** ve üzerime düşeni şu anda yapmaktayım..

on yıl düşünsem de, blogda kuran'ı kaynak göstereceğim aklıma gelmezdi herhalde.. işte mevlana'nın da gönderme yaptığı ayet: "sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysa ki onlar uykudadırlar. onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. köpekleri de iki kolunu girişe uzatıp yaymıştır. onların durumunu görseydin kesinlike onlardan yüz çevirip kaçardın. ve onlardan içine mutlaka korku doldurulurdu." kehf sûresi, 18

başka bir ayet ise kehf sûresi, 22'dir:

" "üç kişiydiler, dördüncüleri köpekleriydi." diyecekler. şunu da diyecekler: "beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi." bilinmeyen şey hakkında atıp tutmaktır bu. şöyle de derler: "yedi kişidirler, sekizincileri de köpekleridir." de ki: "onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. onlar hakkında bilgisi olan çok azdır." o halde, onlar hakkında yüzeysel bir tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. onlar hakkında, konuşup duranlardan hiç kimseye bir şey sorma."

bu ayet konuyla çok daha ilgili.. şöyle ki, ashab-ı kehf'in aslında kaç kişi olduğunu Allah'tan başka kimsenin bilmediğini söylerken, üzerine basa basa yanlarında köpeklerinin de olduğunu, onlarla yatıp kalkan artı bir kişi olarak da kıtmir'in sayıldığını yineliyor.. şimdi bunun üzerine daha da bir şey söylemek haddini bilmezlik olur sanki..



*ki 'sosyal sorumluluk' kavramını hiç duymamış biri gibi, söylediklerini yakından takip edip uygulayan çok sayıda insan olduğunu bilmesine rağmen, halkı bir CANLI türüne karşı kışkırtmak için kendisinin bir an bile düşünmemiş olduğunu var sayıyorum..

**yanılmış da olabilirim, zira haber izlemeyip gazete okumayan bir kişisiyim yıllardır..

p.s. halen politika/siyasetle hiç bir şekilde ilgilenmiyorum, haber falan da dinlemiyorum.. hayatıma sıkıcı hiç bir konu eklemiş değilim.. ama itle, köpekle, hayvan ve de haşaratla uğraşanların karşısına on kaplan gücünde çıkmazsam da vicdanım rahat bırakmaz beni.. bırakmasın da..