28 Mart 2010 Pazar

dolmuştaki halı..

derken kastettiğim şey dolmuşa yerde serilmiş olan ve insana "çıkarsana ayaklarını eşşoleşşek" gaipten sesini duyuran halı değil tabii ki..

keyfim yerine geldiğine göre o akşam iş giderken gördüğüm, elinde rulo yapılmış halıyla dolmuşa binen adamdan bahsediyorum.. adam ne taşıyordu diye sorsam belki birkaçınız sadece doğru yanıtı verebilirdi o anda: "ceset tabii ki"..*

annemle yaşıyoruz ve birbirimizin gırtlağından genellikle uzağız, iyi vakit geçiriyoruz yani :) özellikle de mutlu mesut iş yaparken.. mesela bir gün piyano taşırken(!) kendimize dışardan baktık ve bir de ne görelim.. biz aslında kuzen larry ve balki'yiz! o günden beri ne zaman koca bir şeyi bir yerden bir yere götürmemiz gerekse ikimiz de o anın gelmesini geciktirmek için çok uğraşırız, ama sonunda birimiz "hadi kuzeen" diyince gülmekten gücümüz kesilip en az birkaç dakikalık gülme krizi arası veririz..

işte halı meselesi de bunun gibi geleneksel bir iş yapma klişesi bizim evde.. yaz gelirken oooonca halıyı rulo yapmak lazım haliye.. ortalarında bir yerlerinde de "e şimdi bu kısmını hallettik de, çöpe nası atıcaz?? geceyi mi beklesek acaba.." gibi saçma sapan bi soru, buna verilen daha saçma cevaplar ve bazen de klasik annenin "tööbeee.. kızım Allah korusun.." daha saçma tepkisiyle eğlenceli bir hal alıyor o yorucu iş..

peki nasııl oluyor da neden böyle oluyor?? nasıl ki yıllarca kurye sözcüğünü her duyuşumda aklıma uyuşturucu taşıyan kişi geldiyse ve gazetede ilk kez kurye aranıyor ilanını gördüğümde gözlerim pörtlediyse, onca yıldır izlediğim filmlerde cesedi halıya sarıp gözden uzak bir yerlere atan iki adam da her daim aklımın bir köşesinde.. gereken görsel karşıma çıkınca, heemman beklediği yerden çıkıyo bilincimin üstüne "içinde kesin ceset var!"

böyle işte.. ben olmanın saçma eğlencelerinden biri de bu..


*ne kadar çok noktalama işareti oldu.. bu da tüy dikti resmen!.
p.s. bunu yazdığında keyfim yerindeydi aslında.. bugün sadece yayınlıyorum..

10 Mart 2010 Çarşamba

nerdeeen nereye..

geçenlerde akşam dersine giderken dolmuşta gördüğüm bi manzara hakkında yazmak istiyordum ama insanın her planı işlemiyor istediği gibi..
şu andaki derdim kendimle.. şimdii.. ben gayet de kendi başına mutlu bir insan kişisiyim.. ama çoğumuz gibi ben de hayatın iki kişi beraberken daha keyifli olacağına yürekten inanıyorum.. başkasının varlığıyla daha güzel hale gelen hayatla beraber bazen günlerimize olumsuz eklentiler de oluyor tabii..
biri bana şunları açıklasın lütfen.. sevgilin gergin olunca ve sebebini sana söylemediğinde, yardım teklif edip reddedildikten sonra, ve de düşünceli bir kişi olarak onu daha da bunaltmamak için yalnız bıraktıktan sonra kendini dışlanmış hissetmek normal midir? ayrıca "acaba benle ilgili bişey midir?" diye düşünmek salakça veya paranoyakça mıdır? bunu kafaya takıp sen de bütün geceni keyifsiz geçirir miydin? cevabın "hayır"sa lütfen bunun sırrını benle de paylaşır mısın?
hadi bakalım..
p.s. dolmuştaki şeyi günümde olduğumda uzuuun uzun yazıciim..