28 Aralık 2009 Pazartesi

pembe kedi



oldum olası herkesin çirkin bulduğu hayvanları ve bitkileri sevme işine gönüllüyüm (bkz. bull terrier).. hafta içinde de bu ucubelerden biri hayatıma girdi, sfenks kedisi :)) oynaya zıplaya gittim görmeye.. hayriş'in kulaklarından bile kıllar fışkırıyorken bu kızımızın bıyıklarının bile olmaması mutluluk verici.. neden? çünkü artık elimin altında her tüy uzunluğundan kedi var! yaşasın!..

öyle ucube bir yaratık ki, daha almadan başladık benzetmeler yapmaya..
ilk bakışta, algıda köftecilik marifetiyle tüysüz siyam olduğuna kanaat getirdim..

sonra, kol ve bacak eklemlerinin oralar büzüşünce tam bir kokoreç görüntüsü elde ediliyor..

alnındaki çizgiler de atari ambleminin çıkış noktası bence.. adam kedinin alın yazısına bakıp çizmiş kağıda, satmış milyon dolara..

uyurken ya da insana bakıp gözlerini yumarken tam bir uzaylı.. gözleri, ağzı, kulakları, her şeyiyle..

kardeşimiz yavaş yavaş yürürken ise kanatları olmayan bir yarasa.. belgeselin birinde izlemiştim yarasaların dallarda yürüyüşünü.. baş aşağı yürüyorlar ya, ters çevirip yayınlamıştı afacanlar.. aynı bizim pembe'nin kanepe üstündeki hali..


şimdi tek derdimiz kendisine isim bulmak.. sahibi ve memo* tutturmuşlar eski mısır'dan olsun diye.. güzel bir şey bulan elini korkak alıştırmasın, yazsın lütfen.. ben isis diyorum :)

* sevgili kişisi :)
edit: pempenin adı isis oldu sonunda..

4 Aralık 2009 Cuma

marmaris deyince aklıma hep resim yapan emekliler geliyor hala!

marmaris'e giderken en büyük isteğim gökhan'ı tavlada 11-0 falan yenmekti.. koskoca beş gün boyunca bir şekilde kaçmayı başardı..

oraya varır varmaz müzisyen ailesi-arkadaşı olarak oturup sabırla provanın bitmesini bekledim.. gerçi sahnedeki pek hoş isveçli davulcunun aslında arıza olduğu da aynı provanın sonunda ortaya çıktı.. adam nasıl cool.. hemi de davulcu.. oiii... hanım hanımcık bir tatil planı yapmıştım oysa ki..

ilk gece pek renkliydi.. asım can gündüz ve yanındaki hatun restoranın önünde durup müziği dinlediler, sonra dayanamayıp dans ettiler uzuun uzun.. o gece ağustos'ta boku donmak deyiminin canlı örneğiydim.. yok anacım.. antalya'da yaşamak ayrı bir şeymiş.. nasıl bir cehennem sıcağına maruz kalıyorsak artık, her yer kutup bize, hepimiz de birer deve..

ikinci gece de yine bir ünlü geldi bara.. fekat ısrarla inkar etti melekler korusun'daki patron olduğunu.. ya da adamı bütün gece boşuna taciz ettik.. o gece de alkolizmin ne olduğunu gördüm.. dışardan bakmak bile çok acı vericiydi.. tanrım bütün kullarını alkolizmden korusun.. amiin! sevgili unnar'ın (bkz. davulcu) pek de sevgili bir kişi olmadığını anladığım andı işte.. anacım adamın türkiye'de isveçli olması zaten 1-0 önde başlaması demek.. bir de davulcu olması skoru iki yapıyor.. fakat bütün gece gelip "yaw bu türk kızların abileri-babaları hep potansiyel katil.. hiç bir türk kızla birlikte olmak mümkün değil bu ülkede.." diye dert yandı salak.. böylece erkek milletinin loser karakterli olmasının her türlü puanlamayı yerle bir ettiğini de tekrar anlamış oldum.. çok uğraştım adamın kendini fark etmesini sağlamak için, ama ne mümkün.. onbin abaza gücünde olunca adamın beynine kan gitmiyor ki söylenen lafı algılasın.. ertesi gün mangal partisi yapmak üzere gittik yattık..

sabahınan alışveriş olaylarına girip, gittik türlü çeşit et doldurduk migros arabasına.. ve tabii ki onca tepkiye, ikna etme çabalarına göğüs gerip bolca mantar, biber, kabak doldurdum torbalara.. çok eğlendiler ben bunları mangala hazırlarken.. fekat birazcık tadına bakınca hepsinin götü düştü, içlerindeki vejeteryan dürttü durdu bunları :) ama onlar da en az benim kadar dirençli çıktılar.. sonra tabii ki yine işe gidildi.. havuz başında penye hırkayla üşündü falan.. artık bir rutinimiz olmuştu sevgili ev arkadaşlarımla.. gökhan'ı gerçekten seviyorum.. "bu kadar iyi anlaşan bir kadın ve bir erkek sadece arkadaş kalabilir mi?" sorusuna bir kez de bu vesileyle evet diyorum.. üstelik biz bu adamla dört yıl aynı şehirde yaşadık.. yıllar sonra da ikimiz de gayet bekarken aynı evi paylaştık, üstelik tatil modundayken.. aferin bize :) gökhan'ım bassçım erkenden alkole teslim oldu ve sızmaya gitti.. ben de salonda yattığım için ve bu unnar gavuru saati bi tarafına sallamayıp odasına gitmediği için oturduk konuştuk bol bol.. bu yine sızlanmaya başladı işte bizim abilerden, babalardan.. aaaa dedim artık.. yeter! "olm" dedim.. "sizin oraların insanı böyle bi cool olur, bak hem bizim heriflerden iki sıfır öndesin, hem kick-box da yapıyomuşsun.. daha noolsun.. bizim kızların senin kucağına atlamak için birbirlerini yoluyo olmaları gerekirdi.. az daha cool ol be!" baktım bu can kulağıyla dinliyo bu kez, patlattım bombayı; "bak seni ilk gördüğümde tatil bonusum olmana karar vermiştim.. ama sonra sen konuşmaya başladın böyle loser loser.. olmuyo böyle koçum.. gel ablanı dinle, yazın geri kalanındaki kısmetlerini böyle kaçırma bari.." hahahahaaa.. sonra bu bir pişman oldu.. böyle her konuşmamızda arka planda yanık yanık "kaçtıı gül gibi türk kızı.. kaçtııı!" bağrışları duyuluyordu; gökhan da öyle söylüyor.. bu vesileyle hayatımda ilk ve muhtemelen son kez bir isveçli'ye daha cool olmasını söylemiş oldum, ona şaşıyorum en çok..

ertesi gün uyanıp, sevgili süheyla kişisini -hayvansever/doğa aşığı güzel insan- de uykusunda taciz ettim ve içmeler'in mükemmel ısıdaki denizinin tadını çıkarmaya başladık.. ta ki plajdaki hanzoya ait aşşalık orr....çocuğu, şezlongunun altına sığınan kediciği önce kum, sonra taş atarak ve ne yazık ki o kırılasıca eli ve kör olasıca gözüyle isabet ettirerek kovalayana kadar.. "çocuğum naapıyosun!" tepkimize bile, ilkel ve medeniyetten uzak bir şekilde soyunun devamını sağlayacak olan -ki umarım bunu yapmaya fırsat bulamaz- oğlunu savunmak için üzerimize yürüyerek cevap veren hanzoya buradan tekrar lanetlerimi yolluyorum, fark edildiği üzere.. güneşten kaçan bir hayvanla gölgesini paylaşmayan bir ucubenin gelecekte nasıl bir boka dönüşeceğini varın siz hayal edin.. türklerin barbar olduğuna katılmamak zor oluyor böyle durumlarda..

güzelim tatilimi de böyle gerdiler işte.. ne yapmalı, ne yapmalı diye düşünüp oteldeki bali'li masöz ablalarla tanışmaya karar verdim sonunda :) demo kişisi masaj görünce on kedi -ve son günlerde on köpek- gücünde mayışmaktadır.. fekat dürüst davranmak gerekirse bu abla o kadar da muhteşem değildi.. bir de taylandlı'ları denemek gerekiyor sanırım.. tabii ki o günün de bir akşamı vardı.. ve çok eğlendik çook.. bizim unnar gitti bi rus kızla tanıştı.. kız da bunu sevdi önce, ama sonra vazgeçti.. ama herif bacağına yapışmış köpek gibi, kurtulamıyorsun ki!.. bizim kız akılı çıktı.. "gel seni babamla tanıştıriim.." deyip bizim salağı oturttu 12 rus adamla aynı masaya, kaçtı gitti sonra.. arkadaşımızın haline üzüldük tabii grupçana, ama dalgamızı da geçtik tabii :)
ertesi sabah ben kaçtım oradan.. içimdeki garfield "kal işte marmaris'te kızıım.. ne güzel ortam da yaptın.." diyedursun, yola çıkmalıydım.. zaten kışın bir kez uymuştum o tembele..

oradayken ikinci kez* köpekbalıklı bir rüya gördüm.. yine kıyıdaki veledi kapıp götürdü heyvan.. sonraaa.. isveççede kalabalık sözcüğünün "kalabalik" olduğunu ve dolma'nın da "dolmar" olduğunu öğrendim.. bir de 50 kuruşluk suyu tatil beldelerinde 75 kuruşa almamaya karar verip, bunu uygulamaya başladım..


* ilki burada