24 Ağustos 2008 Pazar

falling down



uzun süre sonra evde geçirilen bir cumartesi gecesi tv izlemeye karar verip de seçenekler "tanıdık birilerinin oynadığı herhangi bir film"e kadar düşünce böyle tuhaf filmlerle karşılaşıyorum bazen.. bu kez karşıma "falling down" çıktı..

bir film hakkında bir yazı okurken kritik noktaların yazıda anlatılması, konu zaten belliyse sonunun söylenmesi ve buna benzer olasılıklar yüzünden tedirgin olurum ve o filmi izlemeden de o yazıyı okumam.. burada öyle bir riskiniz yok.. çünkü sıcaktan bayılmak suretiyle filmin ikinci yarısını kaçırdım.. böylece blog tarihinde bir ilke imza atıyorumdur belki*, hepsini izlemeden bir filmi hakkında konuşmaya değer bulup, yazı yazarak...

filmin türkçe adını unuttum, ama bence en uygunu "dellenen adam" olurdu.. her şey bir otoyolda başlıyor.. michael douglas abimiz ilerdeki kaza yüzünden trafiğin tıkandığı, kenarında da tamirat çalışması olan yolda arabasının içinde sıcaktan bunalıyor -sadece 42 derecede üstelik!-

buna sıfır noktası diyelim..

ilk olayımız adamımızın girdiği bir bakkalda her şeyin fiyatının fahiş olması yüzünden çıkıyor ve michael abimiz bakkala haddini bildirdikten(!) sonra, fiyatları düşürme misyonunu tamamlamanın verdiği mutluluk ve olayların getirdiği gerginlikle bir de adamın beyzbol sopasını yanına alarak olay yerini terk ediyor....

ikinci olayda ise 80 yerine 50 cente aldığı kolasını içip serinleyen kahramanımız bir duvar parçasının üzerinde otururken onu taciz etmeye çalışan çete üyesi iki yeniyetmeyi bir güzel benzetiyor, yine dellenmek suretiyle tabii ki... ve silah değiştiriyor, sokaklarda çok görülen kelebek bıçağa terfi ediyor.. ağızlarının payını alan iki ufaklık bir sonraki sahnede mahalleden adam ve silah toplayıp o anda telefon etmekte olan adamımızı taramaya çalışırken ondan başka herkesi kurşuna dizip(!) bir de gidip elektrik direğine toslayarak adamımıza bir de "finish him" fırsatı veriyorlar.. arabadaki veletlerin acısını dindirip bir sonraki silahına -bir çanta dolusu yarı otomatik makineliye- terfi eden adamımız yine yol yapım çalışmalarına toslayarak macerasına devam ediyor..

işte tam da bu sahnede beynimin aydınlık bir odasında yıllaaaaar öncesine ait kayıtların bulunduğu çekmecelere bakan adam gerekli dosyayı çıkardı .. filmde şu olmakta:

yol işçisi: bayım buradan geçemezsiniz
michael: neden?
y.i.: çalışma var, buradan geçmek yasak..
m.:ama evime giden yol bu..
y.i.: diğer taraftan gitmeyi deneyin (parmağıyla tam ters yönü göstererek)

çekmeceden çıkan sahne ise şu:
yazıya dökünce bir şeye benzemedi.. şurada** dosyadan çıkan sahnenin üstadlarca oynanmış hali var... gidiniz, görünüz***...

filmden kopmaya başladığım yerler buralardı zaten... sadece ilk yarısını görsem de şunlar çok dikkatimi çekti filmde:

- sürekli bir yol çalışması durumu var
- adamımız her olayda tahribat gücü daha yüksek bir silaha geçiyor (ben uyurken muhtemelen o da nükleer başlığa yaklaşmıştır)
- adamımız alışveriş niyetiyle girdiği bir yerde dellenirse, yine de parasını ödeyip çıkıyor
- dellenen adam, aslında zıçan adamın bir çeşidi.. şöyle ki, onu dellendiren şeyler fahiş fiyatlar, çeteler, menüdeki resimle alakasız servis edilen basık sandviç gibi insanı zaten dellendirmesi gereken şeyler (en azından ben uyuyana kadar öyleydi)

kim bilir ne zaman biter bu film... daha önce uykuma kurban giden "sleeper" için yaklaşık 4 yıl gerekmişti...

*çabalamadan tarihe geçme çabası modu..
**link istediğim yere götürmüyor galiba, ktunnel'den youtube'e girip Yasaklar - Burdan Geçmek Yasak isimli esere ulaşılabilir yani şuraya
***tam olarak bahsettiğim yer 03:20de başlıyor...
edit: nerdeyse 5 yıl sonra, bu çarşamba 22 mart 2013'te 22:00'da bu film tekrar televizyonda, cnbce :) 

22 Ağustos 2008 Cuma

siz o yollardan gelirken...

gidip gelip tebrik ettiğim sitelerden biri olan sayın zuza fun internette daha önce defalarca gördüğüm, ama her seferinde "yaw ben bunu biliyorum ki... kaç kere maille yolladılar bunun benzerlerini" dediğim fotoğraflardan yollamış..

beynim kaç gündür boş boş oturuyordu zaten içerde, iyi oldu... yahu bunun benzerlerini önceden görmüş olmak, karşıma çıkan ilginç, zekice tasarlanmış, düşünülmüş, emek verilmiş işleri görmezden gelmeyi gerektirir mi/haklı kılar mı?? hayır tabii ki... ellerine sağlık kim çektiyse fotoğrafları, beynine sağlık kimin aklına gediyse bu fikirler...

interneti nispeten kısa bir süre önce keşfeden sevgili annem nadiren de olsa yanımda olup buna benzer fotoğrafları bana gösterdiğinde ona "haa.. biliyorum yaw ben onları... bisürü var internette.." tepkisini verdikçe sanki "hey adamım.. sen yenisin buralarda galiba ha?" moduna geçmenin insanı nedense iyi hissettirdiği (ortaokul çocuğu dönemine dönüş sendromu) gerçeğini fark ettim... bunun için -farkında olmadan da olsa- kendi annemi kullanmak hem de!!! tü bana!!

bu arada kendime haksızlık mı diyorum bilemedim?? amaan neyse....

şimdi kendimi ayıplamayı abartıp birkaç fotoyu da -zaten daha önceden bildikleriniz tabii ki :)- paylaşayım bari elim değmişken...


11 Ağustos 2008 Pazartesi

vaka-i hayriye

bugün itibariyle küvette uyumaya terfi eden taze kedim hayriye'nin haline yüce bir makamdan acınmış olacak ki antalya'mın kıymetlimin bu yazki ilk kadıkaçıran yağmuru* gecemizi serinletti.. toza pise fazla meraklı her yavru varlık gibi yakalandığı yerde bir güzel çimdirilen pasaklı kedimin daha 3 aylık ömründeki her iki banyosundan sonra da köpekler gibi rüzgar taklidi yapıp kurumaya bırakıldığı güneşli odada zevkten mest olması da dikkatimden kaçmadı.. çok seviyorum içindeki kaplanın gizliden gizliye suya ilgi duymasını.. su bardaklarımıza patisini sokup, evin çeşitli köşelerindeki kapların içindeki suları döküp üstüne yatarak serinlemeye çalışan minik kişisi yağmurlu havada da kendisinden beklenmeyecek bir performans gösterip hem bizi hem de onu şimdilik görmezden gelen abisini hayretler içinde bıraktı yine.. kedi suyu seviyor çıkarımı yapabilir miyim bundan?? hayır.. kedi de her aklı başında varlık gibi ağustos'ta antalya'da hayatta kalmanın yollarını arıyor..
işte hayırlı olayın resmi:








* bkz. şurada

6 Ağustos 2008 Çarşamba

benzemez kimse bana....

tavrıma hayran olayım....

p.s. kendimi yanaklarımdan öpmek, beynime minnetle sarılmak istiyorum