15 Haziran 2009 Pazartesi

hiç tanımadığım bir erkeğe..

yemek ısmarlamayı teklif ettim..

onun durduğu kapının önünden geçtim.. göz teması kurdum... baktı, ama o kadar.. sonra bir de öbür tarafa doğru geçtim.. başka tarafa bakıyordu, ama gördü.. bir kez daha deneyeyim dedim.. ve aynen bu şekilde en az beş tur yaptım.. bir ara kapıya doğru yönelir gibi oldu.. geri döndü.. ufff.. Tanrıımm... neden aynı şey onun da aklından geçmiyordu ki sanki.. ayrıca biraz önce okuduğunuz gibi hiç tanımadığım bir kişi de değildi yani.. on dakika önce çok kısa bir konuşmamız olmuş, aynı şeyden şikayetçi olduğumuz için aynı anda aynı yerde bulmuştuk kendimizi.. sonra buraya (yani önünde turladığım odaya) dönerken de üç dakika konuşmuş ve mesleklerimizin ne olduğunu öğrenmiştik birbirimizden.. turizm şirketinde operasyon şefiymiş ve ben de ingilizce öğretmeni olduğum için aynı dili konuşmamızı ortak noktamız ilan etmişti.. ki, bu sevgili ortak noktayı çoook sevdim :)

neyse.. baktım ki onun harekete geçeceği yok, gittim yanına.. ama güvenlik görevlisi aksi kadın da dibindeydi.. ve söyleyeceklerimi duymasını istemediğim -hatta duyarlarsa cıngar çıkaracaklarını bildiğim- birkaç kişi daha.. ufff... bu adam son şansımdı.. öğle tatiline tam on dakika vardı.. ve onu kaçırırsam hayatım kaymayacaktı ama bugünüm tamamen boşa gidecekti.. yanına gittim, onun yaslandığı pencereye yaslandım..

demo: do you speak english?
o: yes..
d: can you do me a favor?
o: umm?
d: can we just pretend to be friends.. so that i can join you there and we can use your number together?
0: hmm.
d: and i will buy you lunch if you help me.. please..
o: ok.. we'll try.. but i guess they will understand that we aren't friends..
d: i'll do everything.. you'll just go to the desk and i'll follow and try to get my job done, too..
o: ok.. why not..
d: thanks a lot.. by the way.. what's your name?
o: özdemir.. what's your name?
d: it's here.. (nakil formundaki isim yerini gösteriyorum..)

ve özdemir'in sırası gelince gittik memurun oraya.. önce o yaptırdı nakil işlemlerini.. sonra ben de zaten deskin üstüne koyduğum kağıtlarımı uzattım.. bu sefer ordaki memur çıktı yoluma..

m: sizin de mi var..
ben: evet.. beraberiz biz..
m: iki kişi.. neden tek numara aldınız?
b: kağıt israfı olmasın diye.. dünyayı kurtarıcaz ya..
m: anlaşıldıı.. siz burda tanışmışsınız.. biraz önce..
b: yok yahu.. tamam, uzun süredir görüşmüyoduk ama biz eski arkadaşız..
m: bakın.. ben bu işi yirmiüç senedir yapıyorum.. onca yıldır insanlarla karşı karşıyayım.. bana mı söylüyosunuz şimdi bunu?
b: o kadar uzun zamandır burdaysanız bizi anlıyosunuzdur di mi? yani ne halde olduğumuzu?
m: onun için ses etmiyorum zaten ya..

dediii... ve kağıtlarımı alıp öğle arasından önceki son işlem olarak abonelik nakil işlemimi tamamladı.. şükürler olsundu.. o adamın işleri hep yolunda gitsindi.. adamların.. ikisinin de..
ama borcumu ödeyemedim.. özdemir'i ofisten çağırmışlar ben işlemleri yaptırırken.. kendisine bir milyon kez daha teşekkür ettikten sonra, tedaş'ın* kapısında ayrı yollara doğru devam ettik..

sırada atso vardı..
* iki saatte sadece yirmi kişinin işlemlerini yaptılar.. bekleyemezdim.. onun numarası 712, benimki 742'ydi.. öğle arasında sonraki ikibuçuk saatte hayatta otuz kişinin işini bitiremezlerdi... teşekkürler özdemir.. bir kez daha..

Hiç yorum yok: