20 Kasım 2009 Cuma

tatil olayları.. fethiye..

bu hastalıklar, raporlar falan iyi oldu bi yandan da.. en azından buraya çiziktirmek için vaktim oluyor.. iki gündür kitap bile okuyorum :) doktor(lar) kesin yatak istirahati verdi.. ben de yatağımdan sesleniyorum, neme lazım..

neyse.. işte yaz sonundan beri beni bekleyen görev.. çünkü ayrıntıları unutmaya başladım bile.. bu yılki tatilimi unutmamam lazım, çok güzeldi.. "en mutlu tatil yalnız geçirilendir" fikrimi ilk kez uzun uzun denedim, onayladım..

yola fethiye'den başladım.. yıllaaar önce bir geceliğine kalmıştım sadece, kardeşimle aynı odada kalıyorduk, o kadar eski yani.. bu kez diğer kardeşim emre ve sevgilisiyle gittik, emreler (a.k.a. bluelife) car cemetery bar'da çaldılar, ben de marina'da bir otelde kaldım.. fethiye'yle ilgili söylenebilecek birkaç şey var.. en önemlisi, yerlilerin gözlerinden $ işareti eksik olmuyor, daha doğrusu £ işareti.. hazır laf açılmışken, hisarönü'nden bahsedip duruyordu herkes.. oraya da gittim.. neyse ki telefonda karşılaştığım gülin-ahmet çiftiyle takılmaya karar vermiştik o gece.. şimdi, hisarönünde cillop ingilizlerle karşılaşıp biraz eğlenmeyi planlamıştım.. nerden bilirdim ki bunların çok sıkıcı aileler halinde gezdiğini, çoğunun dino olduğunu, geri kalanının da afacan denebilecek yaştaki veletler olduğunu.. cilloplar başka yerlerde herhalde.. hisarönü sanırım bir çeşit ayvalık-altınoluk onlar için.. emekliler ve torunları var sadece.. ama inanılmaz güzel yemekler yedik.. gülin'ciğim sağolsun, ahmet'in gözlerinin yerinden pörtlemesini pek sorun etmeden benle bir olup yemeklere yumuldu.. sonra deliler gibi waffle peşine düştük.. ve bulduk da; koca hisarönü'nde tek bir minik yer vardı waffle yapan.. ahmet su içti, biz birer koca waffle yedik..

ölüdeniz var bir de.. orası da güzel, ama çok kalabalık yahu.. biz denize girerken hava bozdu da, dağın başından atlayan yamaç paraşütçüleri manzarası çakan şimşeklerle renklendi bir anda.. sonra üçümüz de karmanın en hızlı işlediği ana daha önce tanıklık etmiş bir grubun üyeleri olarak, yusuflarla devam ettik 'deniz sefamıza'.. bir kez girmiş bulunduk suya.. anam dışarsı nasıl soğuk, güneş gitmiş, dağ kadar geniş bir bulut tepemizde.. biz "hangisine yıldırım düşecek" diye izlerken, lagünün ortasına ve hatta bizim beynimize yıldırım düşme* olasılığını artırdığımızı fark etmemize rağmen, tırım tırım tırsmayı tir tir titremeye tercih edip çıkmadık sudan.. çok eğlendik ama.. uzun uzun sohbet etme fırsatı bulduk denizden çıkamayınca :)

tatil benim için manzara ve yemek anlamına gelir.. bu ikisini ararım sadece.. haliyle ilk akşam yemeğim, yani bizimkilerle karşılaşmadan önceki tek başımaydı ve yalnız yediğim her yemek gibi harikaydı.. sonradan öğrendim çok yaygın bir şey olduğunu, ama ilk kez balık pişiricileriyle karşılaştım fethiye balık hali'nde.. süper yahu.. gidip alıyosun balıkları, restorandan ucuza geliyor, ve seçebiliyorsun tabii.. sonra beş liraya pişiriyorlar.. ohh.. bir sürü balık aldım, bir sürü de meze.. gözüme çok gelmişti ama sağolsun içimdeki canavar ve balıkçıdaki kedi kardeşlerim yardım ettiler de bitirdik hepsini.. deniz ürünleri yemek için en iyi yer orası.. haberiniz ola..


fethiye'yle ilgili iyi bir şey daha var.. her yer köpek kaynıyor.. türlü çeşit.. her dükkana bir-iki tane düşüyor merkezde.. o yönüyle huzur doluydu..

dikkat çeken bir nokta daha bez ilan asılı olan her yerde "işyeri açmadan önce belediyeye başvurmak zorunludur" ilanı da bir şekilde yer alıyordu.. sanırım kimse takmıyor fethiye kaymakamını :)

eve döndüğümde en sevmediğim yer ünvanına layık bulduğum yer bile iyiymiş.. iyi ki yazmışım bak..


p.s. bu fotodaki it kardeşimiz car cemetery'nin önünde takılan oraların en yaşlı köpeği.. aralarda millet sigara içmeye, ben de onu sevmeye çıktık.. yaşlı köpeklerdeki sükûnet vardı onda da.. hüzünlü, ama yaşlı bir hayvanı sevmeyi deneyin, huzurlu da aynı zamanda..


* bkz. counter strike aztec haritasında, her geçtiğinde beynine yıldırım düşen nokta.. bilen bilir..

Hiç yorum yok: