canım şehrimin dışına çıkmadan denize girme lüksünü sağlayan canım plajlarından en sakin ve müziksiz olanlarından birindeyim.. hava bugün o kadar günlük -özellikle de- güneşlik değil.. olsun.. demek ki günlük kanser ihtiyacımın geri kalanını yarın karşılamam gerekecek..
bir yandan koyu mavi ufka bakıp, bir yandan da denizin tadını çıkarma çalışmaları yapıyorum kendimce.. tam da "baksana yahu, kara bulutlar var gökyüzünde" diye hiç tarzım olmayan negatif bir anlatımla yanımdakine yukarıyı işaret ederken bir de bakıyorum ki gerçekten de bulutlar hafiften kararmış, ama hepsi değil neyse ki.. tam tepemizdekiler de kare kare desklere benzer bir hal alıp sanki o sırada dünyayı işgale gelmiş olan bir uzay aracının küçük öncüleri gibi bir sıraya dizilmişler..
ben bunlardan ürkmekle meşgulken ayağımın altından sanki biri bir ip çekiyor.. "inşallah" diyorum kendi kendime, "balık tutmaya çalışan veletin misinası değildir" ve tabii ki ucunu tuttuğumda beni doğruca bacak kadar sahibine götürüyor iki metrelik minik olta.. iğneyi elimde tutup kıza gösterirken "bak yavrucuğum.. bu iğne eğer bir yerime batarsa, onu oradan çıkarıp sana batırırım haberin olsun.. üstelik sen iğneyi beklediğin için acıyı daha çok hissedersin" şeklinde psikopatça uyarıyorum kızı.. sözlerimin yarısında bunun aslında bir olta iğnesi olmadığını farketmeme rağmen hem de.. aman neyse.. küçükken öğrensin işte nerede ne yapmaması gerektiğini..
nedense denize girmiyorum bugün, denize girmek iyice suyun içinde olmak demekse.. bileklerime kadar suyun içindeyim.. ona buna sarıyorum işte.. sol tarafta minik bir balıkçı teknesi var.. köpekbalığına bakarken fark ediyorum.. köpekbalığı??!! evet.. o karanlık denizin içinde mavi-beyaz tertemiz bir hayvancık.. hem de suyun üzerindeymiş gibi duruyor.. şimdi çok fena bir yol ayrımındayım.. "köpekbalığııı!!" diye bağırsam insanlar tehlikeye düşmeyecek, ama hayvancağızın oradan canlı çıkma şansı azalacak.. kimseye ses etmesem hayvancık belki karnını doyurmak isteyip birinin tadına bakacak; ve bu biri belki de şu anda denizdeki teyzem ya da kuzenim olabilir.. ne yazık ki içimdeki insan baskın çıkıp gayet isteksizce işaret parmağımı o yana doğrultup "köpekbalığıı" dememe sebep oluyor.. insanlar alışkın değil buna, avustralyada olsak hemen çıkarlardı sudan.. salak salak bakınıyorlar; illa ki görüp, emin olup, öyle kaçacaklar ya..
deniz tahliye edildikten sonra sıra geliyor balığı sağ salim uzaklaştırma görevine.. yahu git.. nasıl yani?? benim hizama gelip denizden bana bakarken zaman zaman çekiç balığını andıran bu kardeşim nasıl olup da havlıyor???? "bize bir şey anlatmaya çalışıyor olmalı" diye düşünüyorum.. ama şimdi asıl görev onu kurtarmak.. köpekle konuşur gibi konuşuyorum onla.. "ne var oğlum?? ne tarafa gidelim?" hareket yok.. eh bu da bildiğin it değil ki "hadi oynayalım" çağrısına koşarak ona katılıp cevap vereyim.. en iyisi onun gidip it kardeşleriyle oynaması.. kuru mekan itini kovalamak için taş atar gibi korkutmak aklıma geliyor ilk anda, ama daha elim taşa dokunmak üzereyken etraftaki barbarların onu taşlayarak öldürmek gibi korkunç bir aktiviteye koşarak atlayabileceği aklıma geliyor.. ama çok geç.. evlerine dönmek yerine, çok da geride bırakmadıkları ilkelliğe hiç zorlanmadan dönüp, nadiren karşılaşabileceğimiz bu hayvanı oracıkta recm ediveriyorlar.. göz açıp kapayıncaya kadar sadece kafası ve solungaçlarının yarısına kadar yok ediveriyorlar bu mavi-beyaz balığı.. bu da yetmezmiş gibi, bu kalan kısmı o minik balıkçı teknesinin fritözüne atıp, nasıl kızardığını izlemeye koyuluyorlar.. nesini yiyeceklerse..
yine tiksindirdiler beni insan ırkından!! halbuki maviyle, denizle ilgili olacaktı bütün bunlar . . .
2 yorum:
canın şehrinde alevler bir an evvel söndürülsün lütfen.
"no more fire" diyerek aynı dileği paylaşıyorum sevgili virgilius..
burası yeterince sıcak zaten.. hiç gerek yoktu bu olanlara :(
Yorum Gönder