13 Ocak 2009 Salı

tatil modu.. part I

yıllaaar önceydi.. o kadar eski ki, daha blue life sadece bir yıldır vardı.. derdim ise sürüye katılamamaktı.. diğerlerinin bardakları benimkinden en az 3 kat daha büyüktü.. hem de kocaman kulplu.. üstelik uzuun uzun içiyorlardı.. ben ise onlarla başlayıp daha ilk turda onları geçip birbuçuk saat içinde dünyayı kendi etrafımda döndürmeye başlıyordum.. hem de öğrenci halimle bir ton para vererek..

bir gün pek eğlenceli bir kişi -ki dünyadaki ilk insan arkadaşımdır- bana yardım elini uzattı.. ve canım şehrimin en güzel köşesinde, ben halen derdimden muzdaripken yardım elindeki bira bardağını bana verdi, "democan, bir daha dene.. ama bu kez büyük bir yudum al.." oldukça umutsuzca (ama bunu belli etmeden) aldım koca yudumu "dur!! sakın yutma.."yı duyduğumda tamam dedim.. bu sefer farklı olacak.. "bırak bira dilinin üzerinde gezinsin.. soğuğun tadını çıkar.. aromasını hisset.." işte buydu.. ooo yeeee... çok güzeldi yahu... bira hem de!! yıllardır hayalini kurduğum şey oluyordu... ben de artık sipariş verirken "ben de.." diyebilecektim.. her seferinde "ooo... demo hızlısın" ı duyup açıklama yapmak için çabalamayacaktım... insanları sevmeme sebep olan pek sevgili kardeşim daha ilk günlerimizde bana birayı da sevdirmişti.. kendi dünyamdaki pek büyük derdime deva olmuştu...

bu olaydan dokuz yıl sonra yine çok paralel bir şey daha yaşıyorum bugünlerde.. bir demo insanı yirmi yaşındayken bira içemediğine üzülüyorsa, otuzuna merdiven dayadığında ne içemediğine üzülür ki.. toplum baskısı gibi Allahım ya.. kendi kendime tabii.. eskiden elimde cin veya votka bardağıyla etrafımdakilerden daha sert bir imaj çiziyordum.. "oo.. hatun aşmış.." diyorlardı velet yargılarıyla.. şimdiyse kendime dışardan bakıp masadaki ufaklık gibi görüyor(d)um kendimi... birileriyle bir yerlerde vakit geçirmek için bahane edecek bir kahvem yok(tu).. artık var ama!!!

çok değil daha üç gün önce "üç-dört fincan içmişimdir yahu.." olan skorumu artık en az ikiye katladım.. üstelik neredeyse tam bir deja-vu ile.. sadece birkaç minik farklılıkla; canım istanbulumda canım kardeşim sayesinde tanıdığım bir başka sevgili insan kişisiyle.. bu kez işin içinde sözlü telkinler yoktu, ama kahvenin hazırlanışındaki analitik sorular ve ona göre ayarlanan süt-şeker-kahve dengesi ve içine koyduğumuz sevginin pek etkin bir rolü olduğunu biliyorum.. çok mutluyum çook!! geri dur kola bardağı!! kahve fincanım geliyor! kışın soğuğunda kıçım donmuş zaten, ellerim ısınsın bari!

Hiç yorum yok: