13 Nisan 2008 Pazar

kendi kendini dürtmek..




otobüste oturup okula giderken, yanımızda duran arabaların camlarıyla asfalt arasında bir yerlere bilinçsizce bakıyordum, ne gördüğümü bilmiyorum.. ama şunu biliyorum ki bir an sonra gülmeye başladım; önce hafif bir gülümsemeydi, daha sonra etrafımdakilerin bana baktığını gördüm, ama inadına yapar gibi aklımdan o anda geçenleri daha da görselleştirdim-netleştirdim kafamda.. o karikatüre* geri dönmüştüm.. ilk okuduğum anda ne kadar eğlendiğimi hatırladım (bilerek ve isteyerek hem de) ve yüzümdeki o kocaman sırıtış hafif bir kahkaha nöbetine dönüştü.. bunu neden yaptım ki?? bir çeşit mazoşistlik belki de.. kendini zor duruma düşürme, yani aslında ne kadar zor olabilir ki sonuçta, sadece otobüsün içindeki diğer insanlara nispeten zor duruma düşürmekten bahsediyorum.. aynı anda bir yandan da şu aklımdan geçiyordu, şimdi bunlar okula veya eve varınca otobüsteki tuhaf tipten bahsedecekler.. bu aşamadan sonra da onların anını bozmak istememişimdir belki..

peki aynı şey başka ne zaman oldu?? takip eden birkaç yıl içinde, yine kendi kendime düzenlediğim sürpriz bir sabotaj girişimiyle oldu… aslında olayların o şekilde gelişeceğini tahmin edemedim.. ben sadece evdeki kasetleri ayıklarken karşıma çıkan devekuşu kabare kasetlerini tekrar dinlemeye karar vermiştim.. ama evde sadece müzik kasetleri dinlerdim nadiren.. o halde ne yaptım; tabii ki sabah okula giderken walkmanime takıverdim “yasaklar”ı.. aman allahım!! “minik kelebek”** bu kadar da komik miydi yahu?!?! bu sefer oturmuyordum üstelik.. onca kalabalığın arasında bir yandan gülüyor bir yandan da ayakta durmaya çalışıyordum.. çok geçmeden buna bir çözüm buldum.. çok da sık başıma gelmeyen bir şeye “çözüm” bulmak gerektiğini bildiğinize göre ikinci seferin şiddetini sizin hayal gücünüze-insafınıza bırakıyorum.. çözüm: yanında her zaman leman (artık penguen tabii) bulundur! o an gelirken hemen aç bir sayfa, paravan bahane olsun, geç kaldıysan arka kapak da olur..

ben hala neden böyle yaptığımı merak edip dururum.. yani o karikatür aklıma geldi, ne halt etmeye ayrıntıları hatırlamaya, gözünün önüne getirmeye kalkarsın ki.. niçin ama niçin adamların şapkalarındaki kıvrımları, uçlarındaki ponponları, çanları zoomlayıp komikliğin içinde kaybolmaya uğraşırsın.. diyorum ya, bir çeşit mazoşistlik.. hatta belki de sadistliktir.. beki insan karşı tarafta bir kurban olmayınca kendini zor duruma düşürmekten zevk alıyordur..

3. örnek ise daha kalıcı bir şeydi.. ve hala da zaman zaman çıkar karşıma.. dersin ortasında öğrencilerden birine belki de hepsine çok sert olmayan bir tehdit savurmak gerektiğinde “bir dahaki sefere koşarak dışarı çıkacağım” derken o “koşarak dışarı çıkma” anını hayal ediyorum hep.. sinirli, yavaş, hızlı veya herhangi bir tavır takınmış olarak koşmuyorum dışarı.. “dumb and dumber”daki jim carrey’in çin lokantasındaki aşçıyla dövüş sahnesindeki kollarını tamamen havaya kaldırıp iki yana ahenkli bir şekilde sallama figürüyle ve dahası “aman allahııııım” diye bas bas bağırarak koşuyorum.. ne kadar mantıksız.. kıçı kırık bir ingilizce dersinde kim ne yapıp da buna sebep olabilir ki???? tam da o yüzden böylesine komik bir görüntü işte.. ve bahsi geçen tehdidimsi havayı bir anda yerle bir edip, kapıya doğru bakarak kendimi hayal etmeme ve aynı anda salak salak sırıtmama neden oluyor.. hala her seferinde bunu yaşamak bir yandan da çook hoşuma gidiyor.. işte burada yine o soru.. neden hoşuma gidiyor bu??? bir süre düşündükten sonra aynı hissi veren tek bir şey daha bulabildim.. şu şekilde tezahür eder: divanda oturuyorsundur, ama bir ayağını altına toplamışsındır.. çok rahattır ve bir yandan elindeki işi yapmaktasındır (taze fasulye veya bezelye ayıklamak –nedense).. işin bittiğinde 15-20 dakikanın nasıl geçtiğini fark etmemişsindir ve ayağa kalkmak istediğinde bacağının uyuşmuş olduğunu anlarsın.. hemen ardından ayak bileğine ve ayağına doğru ilerlerler karıncalanma hissi, ama güldürür de.. bir çeşit minik iğnelerin batması-gıdıklanma karışımıdır.. işte o anda kır kıçını otur! geçer en fazla 3-4 dakika içinde.. ama nerdeee… hemen bunun da tadını çıkarıp türlü çeşit dans ederek kapıya doğru yönelip, sanki ‘dünyayı kurtaracakmışsın o bir torba fasulyeyle’ edasıyla bir yandan şikayet ederek, bir yandan da absürd bir şekilde gülerek bu saçmalığın tadını çıkarırsın!

aslında belki de hepsinin temelindeki ‘tadını çıkarma’ kararıdır.. en azından, düşündüğümde benimkinin sebebi büyük olasılıkla o sanırım.. evet yahu, otobüste millete eğlence olmak, sınıfta tam cool yapacakken öğrencilere eğlence olmak, dahası evde tek başına kendi kendine bakıp da gülünecek duruma düşmek ve bunu sevmek.. birçok insanın karizmayı toparlamaya çalışmasına sebep olabilecek o anı doyasıya yaşamaya ve ne pahasına olursa olsun bunu bozmamaya karar vermek olabilir herhalde..




*solmaz-baruter'in lombak sayfasında atatürk'ün pencereden bakıp, türlü çeşit acaip-garaip-komik şapkalarla gezen adamları görmesi ve bunun üzerine "şapka devrimi yapmak artık şart oldu" kararını vermesini resmeden eserdir..



**filmdeki sahneyi hayal edince daha komik oluyor, kabaredekini ise izleyince... işte minik kelebek:

Hiç yorum yok: